Sene 1979, 7 yaşındayım. Yenimahalle’de iki odalı sobalı tipik bir Ankara evi. Anne öğretmen, baba maliye müfettişi. Mütevazı bir hayat başlangıcı, yaşlar genç, hayaller büyük… Apartmanda komşuluk on numara. Bir kış gecesi birinci kattaki komşumuza gidiyoruz, televizyonda “Köyden İndim Şehre” filmi var. Zeki-Metin, Kemal Sunal, Halit Akçatepe ve Tekin Akmansoy… Merhaba Zeki abi, hoş geldin çocukluğuma.
Sene 1983, 11 yaşındayım. Küçükesat’ta üç odalı kaloriferli tipik bir Ankara evi. Anne yeni okulunda müdür yardımcısı olmuş. Baba müfettişlikten daire başkanlığına terfi etmiş, Maliye’deki kariyeri parlak görünüyor. Özel bakan torpiliyle 10 yıl beklemeden evlerine telefon bağlanmış. Soğuk bir kış günü Ankara’da geceleri vampir dolaştığıyla ilgili şehir efsaneleri duyuluyor. Bir akşam TV’de film var, “Nereye Bakıyor Bu Adamlar”. Artık sadece Zeki-Metin başrolde. İstanbul ne kadar güzel bir şehir, ben büyüyünce İstanbul’da yaşayacağım.
Sene 1986, yer Norveç Oslo, 14 yaşındayım. Baba Maliye’de yaşanan yönetim değişikliği sonucu Oslo’ya ticari ateşe olarak sürgün edilmiş, anne ev hanımı. Oslo’ya göçmen olarak gelmiş Türklerin iki buluşma noktası var, biri Türk Derneği, diğeri Ali Bey’in Türk bakkalı. Bakkalın arka odası Alladdin’in dükkanı. “Mavi Boncuk”u renkli izlememiştim, kadroya bak: Emel Sayın, Tarık Akan, Münir Özkul, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Kemal Sunal, Adile Naşit, Halit Akçatepe. Bir de Zeki-Metin oyunları var: “Beyoğlu Beyoğlu”, “Yasaklar” ve en son çıkan “Aşk Olsun”. “Ali abi, bu VHS kasetler bizde biraz kalabilir mi?” Kışın hava saat 2’de kararıyor. İnsan iki yılda aynı kasetleri kaç kere izleyebilir, aynı esprilere kaç kere gülebilir! İki yılda kaç gün varsa oradan bul işte.
Ha Gayret Ha Gayret, Nah Muzafferiyet
Sene 1989, yer İstanbul, 17 yaşındayım. Baba Oslo sürgününden dönmüş, Çankaya’da Atakule’ye yakın üç odalı iyi halli bir Ankara evine yerleşmiş aile. Babanın yeni görevi Hazine’de Genel Müdür Yardımcılığı, her yer Özal’ın prensleri ile dolu. Şubat ayı, yarıyıl tatili, İstanbul’daki kuzen karşılamaya gelmiş. Büyük sürpriz, Zeki-Metin’in tüm oyunlarını kiralamış, o ilk gece sabaha kadar üç muhteşem oyun kronolojik olarak arka arkaya izlenecek. Önce Beyoğlu’ndaki birahanede porno izleyen tonton amcalar, “Arap çık aradan”, sonra yeniden Araplar ama bunların niyeti başka “Ha gayret ha gayret, nah muzafferiyet” ve tabii ki zifaf gecesi şiir yazan Zeki: “Nurten, bütün bulutlar bir koyun, çabuk soyun”.
Pantolonu Gösteren Ütüdür, Kadını Gösteren GÖZÜDÜR, GÖZÜ…
Sene 1994, yer Ankara, 22 yaşındayım. ODTÜ’den mühendis çıkmak üzereyim. Demirel Cumhurbaşkanı, Çiller Başbakan, baba Maliye Bakanlığı Müsteşarı artık, Özal’ın prensleri boş gezenin boş kalfası. Ankara’nın gece hayatı renkli, Abar’da başlayan gezme macerası, Artı ile devam ediyor. En eski dostum Cenk var, diğer dost Burak İstanbul’da mimar olmak üzere, Serkan Türkiye’deki iki SL Mercedes’ten birisine biniyor. Hayat 80’lere göre bollaşmış. Düne kadar Türkiye’nin en büyük internet şirketi olan GittiGidiyor’u henüz kurmamışız. Okuldan eve geliyorum, bugün biraz canım sıkkın ne yapsam: “Pantolonu Gösteren Ütüdür, Kadını Gösteren GÖZÜDÜR, GÖZÜ… Çünkü göz aynadır, göz nurdur, ah gözümün nuru, o düşündüğünüzün nuru olmaz”.
Sene 1999, yer New York, 27 yaşındayım. Yüksek lisansımın ikinci senesi. 1986 Oslo’suna dönmüş kafam, evimi, ailemi özlüyorum, babam DYP’den milletvekili olmuş. 21. Cadde’de Boğaziçi Video diye bir yer mi varmış? Al sana başka bir Alladdin’in dükkanı. “Mavi Boncuk” var mı, Zeki-Metin’in tüm oyunları? Hangi sahne en komik karar veremedim: “Niyazi Kim, Necati’ye ne oldu? Niyazi, Necati’nin göbek adı, Necati Niyazi Sallabaş”, yok yok “Kadınla Erkeğin Arasına Giren Şey Ne Beee, Unuttu Artık, Unuttu”. Bu Cuma’da iş çıkışı Turkish Kitchen’dan döner alırım, eve gelir “Mavi Boncuk”u seyrederim. “Onda Bunda Şundadır, Mavi Boncuk Kimdeyse Benim Gönlüm Ondadır”.
Yassak Nedir, Nedir Yassak, Nerden Çıkmış Bu Yassaklar
Sene 2015, yer İstanbul, 43 yaşındayım. İki senedir bu terastan boğaza bakıyorum, köprüyü karşıma asmışlar, sağ tarafımda Emirgan Korusu ve Sabancı Müzesi var. Uzakta Serkan’ın Anadoluhisarı’ndaki yalısı görünüyor. İki gün öncesine kadar dostumuz Nevzat Aydın, Yemeksepeti’ni satana kadar Türkiye’nin en büyük internet şirketi ünvanı bizimdi. İnsanın hayalleri olması kadar güzel bir durum yok, üç tane Ankara’lı genç sadece gece gündüz çalışarak, her türlü zorluğa rağmen davalarından vazgeçmeyip boğaz köprüsünü karşılarına astırabiliyorlar. AppleTV harika bir icat, hava soğudu, salona geçeyim, şimdi YouTube’dan açarım bir bölüm: “Yassak nedir, nedir yassak, nerden çıkmış bu yassaklar”. Hayret 1984’ün “Yasaklar Hikayeleri” bile bugün yaşadığımız yasak korkularından daha azmış. Üstelik askeri darbe ortamında bile hiciv yapılabiliyormuş, gel de hiciv yap şimdi eyyyyy meddah.
Zeki abi ben bu hayalleri kurarken hep sen de vardın yanımda. En yorgun ve moralsiz olduğum anlarda sana güldüm. Keyfimin en yerinde olduğu anlarda elim kasete, CD’ye, internete gitti. Günlük diyaloglarımda senin cümlelerini kullandım. Sana çok teşekkür ederim, hayallerimi yaşarken, onları besleyecek kahkahayı, neşeyi hiçbir karşılık beklemeden hayatıma kattığın için. Mekanın cennet olsun.
Zafer Tolga Kabataş