İstanbul’da yaşamanın en keyifli taraflarından biri şüphesiz şehrin içinde birçok tatil beldesinin olması… Şile ayrı Kumburgaz apayrı… Bir de Prens Adaları var elbette.. Ama huzur, yeşillik, lezzetli yemek ve temiz hava ise tercihiniz işte size doğru adres: Polonezköy… İstanbul’un merkezinden çok da uzak değil. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden çıktıktan sonra yaklaşık 15 dakika içinde varabiliyorsunuz Polonezköy’e… Yolu virajlı ama bol yeşillikli. Hem ara ara karşınıza çıkan köy satıcıları iştahınızı açıyor. Daha Polonezköy’e varmadan insan ne yiyeceğinin peşine düşüyor… Polonezköy demek yemyeşil vadi demek, bol oksijen, çayır, çimen demek. Bazıları için de Erol Evgin demek. “Ne alaka?” diyebilirsiniz ama ünlü sanatçı yıllardır ailesiyle birlikte burada muhteşem bir evde yaşıyor. Yerli halk da sanatçıyı pek bir seviyor. Polonezköy’ün tek negatif tarafı haftasonu oluşan insan kalabalığı. Olsun ama bu durum bizi caydırmamalı. Spor ayakkabıları giyip bu şirin beldenin yolunu tutmalı… Dilerseniz konaklamalı gidin ya da günübirlik gidip yeşil çimlere serilin. Polonezköy’de irili ufaklı birçok otel var. Hatta zayıflamak ve form tutmak isteyenler için özel kamplar bile mevcut. Ama biz yeme-içmeye, keyif etmeye geldik, “Kim takar kiloyu” diyoruz ve kalori hesabı yapmadan soluğu restoranlardan birinde alıyoruz. Henüz kahvaltı etmeyenler Leonardo’nun şirin bahçesinde mükellef bir sofra donatabilir. Izgara keçi peyniri müthiş, ev yapımı reçelleriyse baştan çıkaran cinsten. Çok yedim diye üzülmeyin. Yakmak için seçenek çok. Örneğin buraya kadar gelip de ata binmeden dönmek olmaz. İstikamet Dila Country Club… Burada çocuklar için pony’ler de var. İster profesyonel ders alın, isterseniz araziye çıkın. Bu arada Dila’nın restoranı ve yemekleri de başarılı. Sabah erken giderseniz kahvaltı edebilirsiniz.
KENDİN PİŞİR KENDİN YE
At faslından sonra yine acıkıyor insan. Aslında ufak bir mola daha verip merkezdeki dükkanlardan alışveriş yapabilir, doğal bal ve ev yapımı reçel çeşitlerinden alabilirsiniz. Dut, pekmez, meyve çeşitleri de alışveriş sepetinize doldurmanız gereken diğer şeyler. Ardından ver elini Cumhuriyet Köy… Kendin pişir kendin ye konseptinin en iyi adreslerinden biri burası. Etinizi seçiyor, ardından mangalın başına geçiyorsunuz. Mezeleri de müessese servis ediyor. Hafta sonları kalabalık oluyor ama arazi o kadar büyük ki kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Akşam illa konaklamak isterseniz de sırtını ormana dayamış Alina Otel’de kalabilirsiniz. Biraz da müzik zamanı… Santa Roze ufacık, ahşap bir bina içinde hizmet veren bir mekan. Cumartesi akşamları canlı fasıl oluyor. Eğitim görevlisi üç hoca udunu, kanunu, tefini alıyor ve Türk sanat musikisi söylemeye başlıyor. Çok geç saatlere kadar sürmüyor bu keyif. Gece 01.00 gibi sahneyi terk ediyorlar. Seyircisi genelde 40 yaş üstü. Oldukça keyifli bir ortam oluyor Santa Roze’da. Hem sanatçılar sizi severse sahneyi ve mikrofonu da uzatabiliyorlar. Eller havaya bir eğlence beklemeyin ama güzel bir cumartesi akşamında kaliteli müzik ve geçmişe yolculuk diyeyim…