@Pudra özel haberidir, izinsiz kullanılamaz. 08.09.2015
Stilinizi ve sizi etkileyen dönemleri, ikonları anlatabilir misiniz?
Stilimin ruh halime bağlı olduğunu söyleyebilirim ama konfor kesinlikle ortak payda çünkü parçaların çoğu akıcı ve hafif. 70’ler beni her zaman etkilemiştir; seksi olmanın yanı sıra genel estetiğinde oldukça özgürdür. Moda ikonlarım ise Julie Christie, Anita Pallenberg, Kate Moss ve Cher.
Jimmy Choo 2015 Sonbahar Kış koleksiyonu baleden ilham alıyor. Balenin disiplini formda olma yaklaşımınızı nasıl etkiliyor?
Dans ederek büyüdüm. Annem beni daha üç yaşındayken baleye başlattı ve 12 yaşına kadar modern dans gibi diğer türleri denememe izin vermedi. Bir dersi bile kaytarma şansım yoktu, gitmem gerektiğini biliyordum. Çocukken böyle bir disipline sahip olduğunuzda bu bir anlamda her şeye yansıyor. Dans etmek, vücudumun neye ihtiyacı olduğunu anlamam açısından bedenimle bağlantı kurmamı sağladı. Dansın güzel yanı, bu yoğun disipline ve bu temele sahip olduğunuzda özgür olabiliyor ve serbest bırakabiliyorsunuz. Her şeye, hatta oyunculuğunuza yansıyor; oynadığınız kişiyi içselleştirmek ve açığa çıkarabilmek için provalar yapıyor ve karakterle bağlantı kuruyorsunuz.
Bugüne dek en favori kırmızı halı kıyafetleriniz (veya film kostümleriniz) hangileri oldu? Onları bu kadar özel kılan nedenler?
Çok şanslı olduğumu hissediyorum zira harika moda tasarımcılarıyla ve kostüm tasarımcılarıyla çalıştım. Modaya bayılıyorum dolayısıyla şık giyinebilmek beni heyecanlandırıyor. Benim için bir karakter yaratmanın en eğlenceli yanlarından biri de gardırop oluşturmak. “Nine” müzikalindeki kostümlerin ve Colleen Atwood ile çalışma fırsatının favorim olduğunu söyleyebilirim. Kırmızı halı favorilerimden biri bu yıl Altın Küre töreninde giydiğim Versace, bir başkası da 2003 yılında Oscar ödül töreninde giydiğim dore Versace. 2013’teki Altın Küre’de giydiğim desenli Valentino elbise ve 2013’te yine Altın Küre’de giydiğim McQueen elbiseye de bayıldım. Daha pek çok kıyafetim var çok sevdiğim; açıkçası seçmek oldukça zor çünkü sevmediğim bir şeyi büyük olasılıkla giymezdim.
Bugünkü fotoğraf çekimlerinden hangisi favori Jimmy Choo stiliniz? Neden beğendiniz ve nerede giyerdiniz?
Sanırım en sevdiğim görünüm, pencerede pembe kadife, topuklu bale ayakkabıları ve etekli fotoğraf. Görünümün tamamında vintage Oscar de la Renta havası hissediliyor, başka bir dünyadaymış gibi ve çok huzurlu. Ayakkabılar çok güzel ve rengiyle siyah elbisenin çok özel olduğunu hissettiriyor.
Hatırladığınız ilk moda anınız hangisi?
Henüz küçük bir kızken annemle birlikte özel bir çalışma için Bob Mackie’ye provaya gittiğimizi hatırlıyorum. Mackie’nin atölyesindeydik, her tarafta kumaşlar ve payetler vardı. Nefesim kesilmişti, sanki bir moda rüyası görüyordum! Bana minik payetli fiyonklu tokalarla dolu bir paket verdiğini anımsıyorum. İçinde farklı renklerde on kadar toka vardı; o anki heyecanımı hiç unutamam.
Yaşamınızda hangi kuralları veya felsefeyi takip edersiniz?
Birkaç kuralım var. Birincisi özgün olmak. Bu benim gerçekten zorlandığım bir konu çünkü başkalarının olmam gerektiğini düşündüğü şeye uymaya çalışırsam insanları hayal kırıklığına uğrattığımı hissediyorum. Bu nedenle özgün ve gerçek olmak benim için en önemlisi. Korkutucu olabilir zira herkes sizi olduğunuz halinizle sevmeyebilir ama o noktada olduğumda daha mutlu, daha az baskı altında ve daha az endişeli hissediyorum.
Bir de tek bir hayatınız olduğu fikri. Her günün yaşadığınız son gün olabileceği düşüncesi, anda yaşamayı ve her anın keyfini çıkarmayı istemenizi sağlıyor. Gözleriniz açılıyor ve her şeyi olduğu gibi görebiliyorsunuz. Ben de buradayken maksimum yaşamak istiyorum.
İlk ‘yetişkin’ ayakkabılarınızı veya çantanızı anlatır mısınız? Kim aldı, nerede giydiniz, anılarınız var mı?
On iki yaşındaydım ve mezuniyet içindi. Annem o zamanlar topuklu ayakkabı giymeme izin vermiyordu ama ben ayakkabı dolabına gidip onunkileri deniyordum tabii. Bol etekli beyaz bir elbise giymiştim; üzerinde küçük kiraz desenleri vardı. O gün annem ilk topuklu ayakkabılarımı almıştı; herhalde üç santim yüksekliğindeydi. Parlak kırmızı ayakkabılarımı hediyelik ambalajıyla verdiğinde öyle mutluydum ki! Yani ilk topuklu ayakkabılarım, parlak kırmızı bir çift dekolte pabuç oldu ve beni çok heyecanlandırdı.
Siz ve Stil Ekibiniz kırmızı halı etkinliklerinde ne giyeceğinize nasıl karar veriyorsunuz?
Çoğunlukla aynı insanlarla çalışıyorum ve herkesin fikrine değer veriyorum. Genellikle birbirinden çok farklı iki stilden birini seçmeye çalışıyoruz. Hepimiz fikrimizi söylüyor ve üzerinde konuşuyoruz. Bazen kendiliğinden çözülüyor, bazen de üzerlerinde oynuyoruz. Saçı toplasak mı, açık mı bıraksak, biraz oyun oynamaya benziyor; bir görünüm ve bir kişi olarak sizin için nasıl anlamlı olduğunu bulmaya çalışıyoruz. Tabii rahat olması benim için en önemli özelliği.
Moda açısından hangi sezon favoriniz? Neden?
Sonbahar/Kış koleksiyonlarını görmek beni hep heyecanlandırır çünkü moda için favori sezonum bu. Katmanları ve dokuları seviyorum, çok daha zengin. Ama Yaz, giyinme açısından favori sezonum. Tam anlamıyla bir yaz kızıyım; uçuşan, hafif ve mümkün olduğunca az şey giymeyi severim çünkü kısıtlanmak istemem. Yaz aynı zamanda aksesuar anlamında da çok eğlenceli oluyor.
Oyuncu olduğunuzdan bu yana en çok hangi rolünüzde kendinizi tanıdınız? Neden?
Çok bilinmese veya fazla gişe yapmasa da her film benim için öğretici bir deneyim olmuş ve üzerimde büyük etki yaratmıştır. Film setlerinde olmaya bayılıyorum ve her birinde yeni şeyler öğreniyorum. Film yapma sürecini gözlemlemeye de bayılıyorum; hepsini doyasıya yaşayabilmek için öğrenmeyi seviyorum. Bazı filmlerde daha uzun çekimler oluyor dolayısıyla insanlarla daha derin ilişkiler kurabiliyorsunuz. “Almost Famous” filminin çekimleri çok uzundu, o nedenle unutulmaz bir yeri var bende. Robert Altman ile çalışmaktan, yönetmenlik stilini deneyimlemekten büyük keyif aldım; oyuncuların özgür olmasına çok önem verirdi. Bir keresinde bana kendisinin tuval, biz oyuncuların ise boya olduğumuzu söylemişti. Bu işin en sevdiğim yanlarından biri bu; çalıştığım her yönetmenden farklı şeyler öğrendim. Kamera beni her zaman cezbeden ve büyüleyen bir alan oldu; John Toll ve Bob Richardson gibi ustalarla çalışma ve onları izleme fırsatı bulduğum için çok şanslıyım. Kullandıkları objektifler ve ışık tercihleri gibi konularda sorular sordum; ne de olsa herkesin farklı bir yaklaşımı var. Ve şunu öğrendim; çalışırken anda kalmalı ve özel yaşamını işe taşımamalısın.
Öğrendiğiniz en iyi güzellik ipuçları neler ve kim öğretti?
Yıllarca annemin makyajını yapan Tom Case, elinde sadece dört ürünle en güzel yüzü yaratabilirdi. Yüz hatlarını belirginleştirmenin ustasıydı; annemin makyajını yaparken onu izlerdim. Belli unsurları öne çıkarmayı ve gölge yaratmayı böyle öğrendim. Güzellikle ilgili ipuçlarının herkes için farklı olduğunu düşünüyorum. Hepimizin kemik yapısı farklı olduğu için herkes yüzünün farklı bir özelliğini öne çıkarmalı. Bir de göz kalemini içe de uygularsanız daha doğal bir görünüm yaratabilirsiniz. Örneğin, göz kapağının hem üstünde hem altında iç kısımlara kalem çekerseniz, gözler daha açık ve dikkat çekici görünür.
Herkesin yaşamını iyileştirmek için yapması gereken sağlık/spor değişiklikleri neler?
Bana göre şekeri kesmek, ya da en azından her gün ne kadar tükettiğinizi bilmek ve sınırlamak. Benim gözümü açanlardan biri bu oldu çünkü tam bir bağımlı gibi öğleden sonra 4 civarında canım tatlı çekiyordu. Ne kadar çok şeker tükettiğimizi fark ettim. Bu her şeyi değiştirdi. Spora gelince, sizi ürkütmeyecek herhangi bir şekilde aktif olun ve haftada dört kere spor yapmaya çalışın. Uzun olması gerekmiyor; parkta bir yürüyüş bile olabilir. Haftada dört kere sizi harekete geçiren ve ciğerlerinizin açılmasını sağlayan her türlü egzersiz motive eder. Kalp atışlarınız hızlanır ve vücudunuzu tanımanıza yardımcı olur. Üçüncüsü de zihinsel sağlık ve meditasyon. Annem ve ağabeyim bildim bileli meditasyon yaparlar; bense işlerim ve çocuklarımdan dolayı hiç zaman bulamıyordum. Geçen sene başında yeni yıl kararlarımdan biri her gün beş on dakika meditasyon yapmaktı. Hayatımdaki en büyük değişiklik bu oldu. Beş dakikayla başladım ve yirmi dakikaya çıktım; güne daha farkında ve odaklı, aynı zamanda daha az tepkisel başlamamı sağlıyor. Gün içinde stresli hissettiğimde de kendimi toparlamak için yararlandığım bir araç haline geldi.